10 Haziran 2014 Salı

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz

İşler bok gibi gidiyor.
 
Çalışma düzenim şöyle;

08:00 mesai başlangıcı
08:20 ofise varışım,
9:00 kahvaltı ve kahve 
9:30 maillere göz atma
10:00 tuvalet ve ihtiyaç molası
11:00 blog okuma, internet taraması, fırsat siteleri taraması
11:30 öğle yemeği için geri sayım, yemek listesi inceleme
12:00 yemek
12:20 bahçeye çıkış
13:00 ofise geri dönüş ve uykuyla mücadele
14:00 acil işlere başlamak için psikolojik hazırlık
15:00 acil işlere başlama
16:00 acil işlerden sıkılma ve uykuyla mücadele
17:00 açlıkla mücadele ve çok acil olmayan işlere başlama 
17:15 mesai bitimi için heyecanlı geri sayım
17:30 makyaj arası
17:50 toparlanma
18:00 servise yollanma

Bundan sonrası da enerji patlaması değil elbet. Aksine, iş çıkışı dahi 1-2 saat felçli gibiyim, tüm istek ve iradem sıfırlanmış oluyor. Ne müzik dinlemek, ne yemek yemek ne de plan yapmak istiyor canım...Reset atıp kendime gelmem yaklaşık 3 saat. Sonrası da yine uykuyla mücadele, banyoya girmek için psikolojik hazırlık, film mi izlesem, kitap mı okusam, kediyle mi oynasam, bi' yürüyüş mü yapsam, çamaşır mı yıkasam, kitaplığı mı düzenlesem, ortalığı mı toplasam, yarın ne giyeceğimi mi bulsam, gazeteye mi baksam, ojelerimi mi değiştirsem, iki kavanoz mu boyasam, puzzle mı yapsam... milyonlarca alternatiften optimumu seçmeye çalışırken İstiklal Marşı ve kapanış.

---ve hiç birini yapamadı---

Haftasonu dramına hiç girmeyeceğim. 
Başla ve bit laneti savrulmuş Cumartesi ve Pazar'a adeta.

Sınırlarım yıllar içinde öyle yanıma kendime çektim ki sınırlarımı, bir daracık çember içinde değil hayal kurmaya kendimi sığdırmaya bile yer kalmamış. O sıkışık his oradan besbelli.

Her sabah kör vakitte uyanıp akşamın bir vakti eve varmamızın sebebi hayatta kalabilmek.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder